Özkök 19 Mart sabahı yaşadıklarını yazıp ekledi: Mehmet Şimşek’in görevi fiilen bitmiştir

48 SAATLİK PANİĞİN NEDENİ AKP KALELERİNDEN
GELEN SON ANKET SONUÇLARI MI

Önce size dün sabah 7.30’da gelen birinci telefonla uyanma psikolojimi anlatayım.
Yetmiş yedi yaşındayım ve bütün hayatın boyunca üçüncü sefer bu türlü bir duyguyu yaşadım.
Birinci 12 Eylül 1980 sabahıydı.
Varan Otobüsü ile Ankara’dan İzmir’e giderken Bornova kavşağında yolumuz üç tank tarafından çevrilmişti.
Şoförümüz birebir anda radyoyu açtı.
Seçilmiş iktidarı darbeyle indiren askeri idarenin “İki numaralı sıkı idare bildirisi” okunuyordu.
İkincisi ise 15 Temmuz akşamı 2016 akşamı saat 21 sıralarında Sedat Ergin’le birlikte Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü geçerken gelen telefonlarla…
İkisi de askeri darbe haberleriydi.
Ve hayatımın buna misal birinci sivil sabahını dün yaşadım.
Gelen telefonların bende yarattığı his askeri darbelerin aynısıydı.
Sonra başımdaki sineması geri sarıp düşünmeye başladım.
Ne oluyordu…

BU AY BAŞINDAN İTİBAREN GELEN ANKET
SONUÇLARINDA ÇOK FARKLI BİR DEĞİŞİM VARDI

Bu ay başından itibaren gelen son anketlerde beni şaşırtan bir gelişme vardı…
CHP, 31 Mart’ta belediye başkanlığını kazandığı birtakım değerli ve sembolik kentlerde, genel seçim anketinde de birinci sıraya geçmiş.
Bunlar ortasında Manisa, Denizli, Erzincan, Sakarya üzere AKP kalesi olarak bilinen, sembolik manası büyük vilayetler var.
Ama en çarpıcı gerileme İstanbul ve Ankara’da gözleniyor.
Her iki kentte de 2019’da Büyükşehir belediyesini CHP kazanmıştı.
Ancak 14 Mayıs 2023 genel seçiminde bu iki kentte de AKP birinci partiydi.
Bu anketlerde ikinci sıraya düşmüştü.

İSTANBUL VE ANKARA’YI KAYBEDEN
TÜRKİYE’Yİ DE Mİ KAYBEDİYOR

Tabii bu iki kenti kıymetli yapan, yalnızca birinin siyasi ötekinin ekonomik başşehir olması değil.
İktidarın 2019 seçiminden itibaren şahsen kendisinin yaptığı bir propaganda vardı.
“İstanbul ve Ankara’yı kaybeden Türkiye’yi kaybeder” diyorlardı.
2019’da mahallî seçimden sonra yapılan 2023 genel seçimde bu öngörü gerçek çıkmadı.
AKP İstanbul ve Ankara’yı kaybettiği halde Türkiye’yi kaybetmedi.
Hatta bu iki kentte 14 Mayıs genel seçimi akşamı birinci parti olarak tamamladı.

ERDOĞAN’DAN SONRA PARTİSİ DE
İKİ BÜYÜK ŞEHİRİ KAYBEDİYOR

Aynı gün, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu iki kentte de başkanlık seçiminde ikinci sırada çıktığı halde, Türkiye genelinde yüzde 52’ye yakın oyla sandıktan Cumhurbaşkanı olarak çıktı…
Şimdi son anketlere bakılırsa, bu iki kentte Cumhurbaşkanlığından sonra AKP olarak da ikinci sıraya düşüyorsa ne oluyor?
İstanbul’u ve Ankara’yı kaybeden hakikaten Türkiye’yi mi kaybediyor?
Artık siyasi rakip olarak “Çekinilecek bir aday” olmaktan çıkıp, Külliye için paranoya haline dönüşen Ekrem İmamoğlu’na karşı bu kadar şuursuzca ve komiklik derecesinde bir engelleme çabasının nedeni bu mudur acaba…

DÜNDEN İTİBAREN RESMEN BİR
TÜRKMENBAŞI REJİMİNE GEÇİLDİ

Galiba 31 Mart seçimleri iktidar üzerinde sandığımızdan çok daha büyük tesir yarattı.
İstanbul ve Ankara’dan sonra “bütün Türkiye de gidiyor” paranoyası sonunda, Türkiye’nin en karanlık yıllarını hatırlatan 18 Mart diploma ve 19 Mart “toplu gözaltılar” olaylarına götürdü.
Türkiye dünden itibaren fiilen Orta Asya-Orta Doğu karışımı bir “Türkmenbaşı Rejimine” geçti.

ŞU SORU SORULMADI: 120 BİN CAMİ
İMAMI İLE BU SEÇİMİ NASIL KAYBETTİK

O vakit 23 yıllık iktidar neyi kaybediyor?
31 Mart’tan sonra bu hezimetin bilançosunu konuşmadı.
Oysa hiç kuşkusuz olaya gerçekçi bakan AKP’lilerin önünde de şu tablo vardı.
(*) 2019, 2023 ve 2024 yerel seçimlerinde ülkedeki 120 bin caminin imamı resmen iktidar propagandası yaptı.
Ama İstanbul ve Ankara gitti. Trakya, Ege, Akdeniz kıyıları, çok kuvvetli oldukları İç Anadolu gitti.

TRT VE MEDYANIN YÜZDE 85’İ
İLE BU SEÇİMİ NASIL KAYBETTİK

(*) Devletin TRT’si başta olmak üzere, medyanın yüzde 85’i tam bir vuvuzella kakofinisi ile iktidar propagandası yaptı.
Buna karşın büyükşehirlerin üçte ikisi gitti.
(*) Türk siyasi tarihinin en büyük, en ağır nakdî muhasarası gerçekleşti.
Buna karşın finans merkezi İstanbul gitti.

“SARIYER’İ KAYBEDERSEK, DÜŞMAN GİRER TÜRKİYE’Yİ KAYBEDERİZ” BİLE DEMİŞTİK SEÇİMİ NASIL KAYBETTİK

(*) İktidarın 17 bakanı, devletin vali ve kaymakamları, Emniyet Müdürlüğü kollarını sıvayıp seçim meydanına indi.
Buna karşın İmamoğlu oyunu yüzde 54’e çıkardı.
(*) Muhalefetin seçim sandıkları başına göndereceği istekli gözlemciler gidecekleri yerde otel bulamadılar, sindirildiler.
Birçok sandıkta bağımsız gözlemci olmadı.
Muhalefetin adaylarına teröristlikten hainliğe, hatta casusluğa kadar atılmadık iftira yapılmadık tehdit, şantaj kalmadı.
“Sarıyer Boğaz’ın girişinde. Orayı kaybedersek düşman buradan girer ve Türkiye bağımsızlığını kaybeder” demeye kadar vardırıldı iş.
Sonuç?
31 Mart hezimeti…

KENT LOKANTALARI’NI KÜÇÜMSEMENİN
İHBAR VE ALAY ETMENİN BEDELİ Mİ

Şimdi artık iki büyük kentte milletvekillerinin de kaybedilmeye başladığını gösteren birinci işaretler gelmeye başlandı.
Birden anladılar ki 100 metrekarelik Kent Lokantaları 23 yıllık iktidarı daha şimdiden kaybetmenin eşiğine soktu.

31 MART SEÇİMİNDEN BİR HAFTA EVVEL
ÇARŞAMBA’DAN GELEN BİR SİNYAL

Haydi gelin şu çok küçümsedikleri Kent Lokantaları’na bakalım…
Alay ettiler o lokantalarla, oralarda yemek yiyen beşerlerle.
31 Mart seçiminden bir hafta evvel Fatih Çarşamba’da yaşayan, muhafazakar hayat usulüne sahip bir tanıdığım motamot şunu söylemişti:
“İktidar bu kent lokantalarını çok küçümsüyor lakin bizim muhite gelip üç gün gözlemleseler durumun ne olduğunu anlarlar. Mahallenin emeklileri, öğrencileri orada yemek yiyor ve herkes çok mutlu.”
Geleneksel oy deposu Fatih’i 6 bin oy farkı ile koruyabildiler.
Ve İBB’nin dün gözaltına alınan insanlarından biri Fatih’te işte o Kent Lokantaları muvaffakiyetini gösteren CHP’nin Fatih adayıydı.
Şuraya yazıyorum, gelecek seçimde Fatih’i kaybedecekler.
Tıpkı Üsküdar’ı, Eyüp’ü kaybettikleri üzere.
Şimdi İstanbul Büyükşehir’e değil aslında Kent Lokantalarına el koyacaklardı.

23 YILLIK İKTİDAR 100 METREKARELİK
KENT LOKANTALARINA YENİLİYOR

2019’da İstanbul’u kaybeden iktidar Türkiye’yi kaybetmedi.
Ama galiba artık 100 metrekarelik Kent Lokantaları’nı Ekrem İmamoğlu’na, kent yardımlaşmasını Mansur Yavaş’a kaybeden bu iktidar, Türkiye’yi kaybetmeye hazırlanıyordu.
Çünkü, TÜİK açıklamalarıyla ekonomiyi düzelttiğini zannedenler, 100 metrekarelik Kent Lokantaları’nda yenildiler.
Galiba bu psikoloji iktidarı seçimlerden umudunu kesmeye götürüyor.
Dün sabah üçüncü sefer bir “darbe” psikolojisi yaşamamın nedeni tam da buydu işte.
İktidar bir yargı darbesi ile giderek fakirleşen vatandaşın yemek yediği Kent Lokantaları’na el koyuyordu.
Ama askeri yahut sivil, seçilmiş insanlara karşı yapılan her darbe girişi kesinlikle taşa çarpıyor.
Ne yazık ki kimse geçmişten ders alamıyor.

DÜN İTİBARİYLE MEHMET ŞİMŞEK’İN
GÖREVİ FİİLEN SONA ERMİŞTİR

Ama onlara şunu da hatırlatmak isterim.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in görev müddeti dün itibariyle sona ermiştir.
Merkez Bankasının döviz piyasalarına müdahelesi ve iç haberlere nazaran 10, dışardan gelen haberlere nazaran 20 milyar dolar döviz satışı ile, onun ekonomiyi kurtarma siyaseti da kadük olmuştur.
Aynı saatlerde Morgan Stanley Borsa İstanbul üyeliğini iptal ediyordu.
Yani “biz artık size güvenmiyoruz” diyordu.

TOPLU TEVKİFATIN BİRİNCİ
12 SAATİNİN MALİYETİ

Çünkü, seçilmiş siyasetçilerin, iş insanlarının, Türkiye’nin vergi şampiyonu şirketlerinin, iktidar yanlısı olmayan eski ve yeni medyanın üzerinde sallanan polis ve yargı kılıçlarıyla, iktisat idaresi de dünden itibaren fiilen yargının eline geçmiştir.
Ve savcıların dünkü “Toplu tevkifatının” Türkiye’ye birinci maliyeti, Merkez Bankası’nın 70 milyar dolarlık rezervinin 10-20 milyar dolarının erimesi olmuştur.
Bunun vatandaşın cebinden çıktığını söylememe gerek yok.
Bugüne kadar Cumhurbaşkanı’nın iktisat bilgisini görmüştük.
Şimdi de savcı ve yargıçların iktisat bilgisini deneyeceğiz.