Arınç Külliye’yi ayağa kaldırdı: “Onu kastetmedim”
Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç dün (11 Ocak) Ekopolitik Niyet Merkezi’nin düzenlediği Demokrasiyi Yaşatmak ve Güçlendirmek başlıklı etkinliğinde kapanış konuşmasını yapmıştı.
Arınç, kimi tenkitleri nedeniyle Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet uçum’u maksat aldığı anlaşılmıştı.
Ancak Arınç toplumsal medya platformu X üzerinden yaptığı paylaşımda savları yalanladı.
Arınç açıklamasında şunları söz etti:
“Dün İstanbul’da Ekopolitik Fikir Merkezi’nin tertiplediği “Demokrasiyi Yaşatmak ve Güçlendirmek” bahisli panelin son konuşmacısıydım. Çok pahalı panelistler ve birbirinden değerli iştirakçilerle harika bir toplantı oldu. Konuşmalar genelde yeni anayasa, terörle gayrette gelinen nokta ve Sayın Bekir Ağırdır ile Taha Akyol’un ve oburlarının ortaklaşa paylaştıkları kıymetlerden uzaklaşmak, halktaki ümitsizlik, bilhassa gençlerin yarına olan itimatlarını kaybetmeleri üzerineydi. Ben de bu mevzuda en son Beşir Atalay’ın yayınladığı bir saha araştırmasından da bahsederek bedeller konusunda büyük bir erozyon olduğunu, bunun siyasete, iktisada ve toplumsal hayata da yansıdığını örneklerle tabir etmeye çalıştım.
Konuşmamdaki “Marksist” ve “daha sonra bir dönüşüm geçirdi” vs. üzere telaffuzlarım, Cumhurbaşkanı başdanışmanlarından birisiyle ilintili görülerek onun ismiyle televizyonlarda tartışıldığını gördüm. Benim konuşmamda “U” harfinden bile bahsetmediğime nazaran bunun ‘Uçum’ olarak anlaşılmasını eksik ve yanlış bulurum. Konuşmayı dinler yahut takip ederseniz ben, bir çözülmeden, savrulmadan bahsediyorum. Geçmişte sosyalist olan, komünist olan, liberal olan, bizim mahallenin adamıyken hatta İslamcı olarak bilinen yahut kendisini o denli tanımlayan birçok ismin bilhassa son on yılda büsbütün dönüştüklerine ve bunun düzgün bir dönüşten çok savrulma olduğunu anlatmaya çalıştım. Lakin tüm bu tabirleri bir kenara bırakarak Sayın Uçum’un ismiyle özdeşleşmiş bir polemik ortaya çıkarmak gayretkeşliktir.
Ben niyetimi her vakit direkt söz eden bir beşerim. Burada bir savrulmanın bugün Türkiye’yi ne hale getirdiğini söylemek istiyorum. Bu çok acı bir olaydır ve maalesef bunun içerisinde bizim de geçmişte hürmet duyduğumuz niyetleriyle birlikte olduğumuz insanların muhakkak menfaatler karşılığında, belirli makam ve mevkiler karşılığında bugün diğer yerlerde öteki kılıçları savurduğunu acı ile görüyoruz. Bugünkü demokrasinin geldiği noktada maalesef onların da büyük bir hissesi olduğunu söylemek istiyorum ve bu sayı yalnızca bir bireyden ibaret olarak görülmemeli. O kişinin şahsından çok birçok niyet adamının muhakkak bir savrulma yaşadığını göstermek için bunu söyledim.
Aynı formda cübbeli ve cübbesiz derken yalnızca Cübbeli Ahmet’i anlayarak başkalarını göz gerisi etmek de hakikat değil. Maalesef din ismine ahkâm kesen yahut maneviyatçı olduğunu tabir eden, bu işlerden uzak ve İslâm ismine en büyük berbatlığı yapan türedi beşerler ortaya çıktı ki bunu yalnızca Cübbeli Ahmet’in şahsında görmek de mümkün değil. Bu çok değerli bir olaydır ve yalnızca şu kadar söyleyeyim bu savrulmalar o kadar çoğalmıştır ki bunu bir kişinin şahsı ile lütfen bağdaştırmayın ve ona bühtanda bulunmayın. Ben size söylüyorum; doğudan batıya kadar neden Ahmetler, neden Fuatlar, neden Kurtuluşlar, neden Melihler ve daha kaçları aklınıza gelmiyor da bunu tek bir kişinin şahsına endeksli hale getiriyorsunuz?
Değerli dostlar bu noktada Nasreddin Hoca’nın hoş bir fıkrası aklıma geliyor. Hocayı çok kızdırmışlar, çok üzmüşler. O da hiç yapmadığı bir şeyi yapmış ve sokakta bas bas bağırmaya başlamış. Vay vicdansızlar, vay ahlaksızlar, vay şunlar vay bunlar diye… Hoca’nın bu türlü bağırdığını duyanlar koşmuşlar pencerelerine, kapılarına. Herkes merakla Nasreddin Hoca’nın söylediğinin ne manaya geldiğini çözmeye çalışırken Hoca da kendi kendine söyleniyormuş. “Ya hu ne kadar da çoklarmış.”
Bizimki de o hesap işte…
Hepinize hürmetler sunuyorum.”
