Cezaevindeki Ayşe Barım’dan mektup: ‘Yaşamak istiyorum’
Ayşe Barım, Seyahat Parkı soruşturması kapsamında, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya yahut misyonlarını yapmasını engellemeye teşebbüse yardım etme” kabahatinden tutuklanmıştı. Ayşe Barım hakkında hazırlanan iddianame, 5 Mayıs’ta kabul edilmişti. 7 Temmuz’da birinci defa hâkim karşısına çıkan Barım’ın tutukluluk halinin devamına karar verilerek duruşma 1 Ekim’e ertelenmişti.
CEZAEVİNDEN MEKTUP
Hakkında; 22 yıl 6 aydan 30 yıla kadar mahpus cezası istemiyle dava açılan Ayşe Barım, tutuklu bulunduğu Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’ndan sıhhat durumuyla ilgili olarak bir mektup yazdı.
Ayşe Barım, mektubunda şu tabirlere yer verdi: “Bu mektup bir yardım daveti değil, vicdan davetidir. Ocak 2025’te toplumsal medya üzerinden kimliği bilinmeyen hesaplarca başlatılan organize iftira kampanyası ile gerçek dışı bir Ayşe Barım kimliği inşa edildi. Ben 23 yıldır oyuncu menajerliği yapıyorum. Her vakit dürüstlükle ve mesleksel unsurlara sadık kalarak yalnızca işimi yaptım…”
“YAŞAMAK İSTİYORUM”
“Hiçbir gerçekliği olmayan, kanıtsız ve dayanaksız savlar ile 12 yıl evvel gerçekleşmiş Seyahat Parkı Olayları ile ilişkilendirilerek tutuklandım. Soruşturması yıllar evvel tamamlanan ve o periyotta hiçbir biçimde ilişkilendirilmediğim bu olaylar ile yıllar sonra yalnızca toplumsal medya üzerinden ortaya atılan gerçek dışı tezlerle son derece ağır bir suçlama ile karşı karşıya bırakıldım. Oysa benim bu tezlerle hiçbir ilgim yok ve hiçbir hata işlemedim. Pakım… Birinci itirazımızda mahkeme isimli denetim ile özgür bırakılarak tutuksuz yargılanmama hükmetti. Tez makamının itirazı ile tekrar tutuklandım ve 213 gündür hala başıma bütün bunların neden geldiğini anlamadan bir hücrede özgürlüğümden ve sağlıklı ömür hakkımdan yoksunum. Hastalıklarım, Silivri Devlet Hastanesi, İstanbul Mehmet Akif Ersoy Göğüs ve Damar Cerrahisi Hastanesi, Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi tarafından düzenlenen resmi raporlarla sabittir. Yaşadığım bu tutukluluk süreci boyunca gitgide ağırlaşan 6 başka kalp hastalığım, beynimde 2 stentli anevrizmanın yanı sıra bu süreçte oluşan müdahale edilememiş yeni bir anevrizma sebebiyle ani mevt riski altında ömür uğraşı veriyorum. Ayrıyeten sıhhatsiz ve süratli bir formda 30 kilo kaybettim, ağır kas yıkımım oluştu ve kilo kaybım devam etmektedir. Hastalıklarımın her biri ani mevt riski taşıyan hastalıklar olduğu üzere cezaevi şartları nedeni ile gelişen ağır dert bozukluğum ve yaşadığım panik ataklar bu riski yükseltmektedir. Son 3 ay içerisinde kalp rahatsızlığımın ilerlediğinin belirtisi olarak 6 defa baygınlık geçirdim. Hem 2 Temmuz 2025 tarihli Başakşehir Çam ve Sakura Hastanesi raporu hem de 14 Ağustos 2025 tarihli Türk Tabipler Birliği Bilim Heyeti raporu cezaevi şartlarının ve sürecin bu hastalıkları ağırlaştırdığını ve ani mevt riskimin durumunu açıkça ortaya koyuyor. Uzmanlar sözlerinde yaşadığım kalp sıkıntıları ve beyin anevrizması için yapılması gereken tedavilerin ve hatta tetkiklerin dahi ileri teknolojik imkanlara sahip merkezlerde bile önemli mevt ve sakatlık riski barındırdığını, bu nedenle hayatımı inançla teslim etmek üzere seçeceğim tabipler tarafından tedavi edilme hakkımın ivedilikle tanınmasının gerekliliğini vurguluyorlar. Benim tek isteğim hayat hakkımın korunmasıdır. Tutuksuz yargılanabilecekken cezaevinde hayatımı kaybedersem bunun sorumluluğu kimdedir? Hukuken ve vicdanen sorulması gereken asıl soru budur. Haksız yere atılan iftiralarla elimden alınan hayatımın geri verilmesini talep ediyorum. Adaletin bir an evvel tecelli etmesini istiyorum ve sesimi kamuoyunu vicdanına teslim ediyorum. Devletime ve adalete inancımı kaybetmeden yaşamak istiyorum.”
