Bahçeli ‘şeytan koridoru’ dedi ve çağrı yaptı: YPG’nin hayrına olur

Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı bayrak, vatan ve millet sevgisinin ağır imtihanından yüz akıyla çıkmayı başaran ve başaracak olan fedai bir anlayışın siyasi ve fikri kubbesidir.

Teklemeden, tökezlemeden ve tenakuza düşmeden halkımız lehine hakikatin sesi ve kelamı olmak her şeyden önce kutlu ecdadımıza ahde vefanın gereğidir.

Türk milleti asil ve aziz olduğu kadar vakar ve vefayla donanmış bir millettir.

Hiç kimsenin ulusal ve manevi hususlar çerçevesinde partimiz ve Cumhur İttifakı’yla uzunluk ölçüşmesi, bilek güreştirmesi yahut aşık atması mümkün ve muvafık değildir.

Terörsüz Türkiye gayesiyle ilgili kimi olumsuz ve münferit çıkışları bir kenara bırakırsak, atılan adımların ne kadar sağlam, ne kadar sağlıklı ve ne kadar samimi olduğu çok açık halde görülebilecektir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni yüzyılında huzur ve güvenlik hakim olacak, refah ve istikrar öne çıkacak, ulusal birlik ve kardeşlik kesinlikle esaslı içerik kazanacaktır.

Üzerinde yaşadığımız vatan coğrafyasının mukadderatı hasımlık ve hıyanet temelinde değil, birlikte yaşamanın muazzez aklıyla, sayın ahlakıyla tahkim ve tayin edilecektir.

Kavga ve karışıklıktan nemalanan klasik kriz odaklarının Türkiye’nin önünü kesmesi, kutlu yürüyüşünü engellemesi asla kelam konusu dahi olamayacaktır.

Türk milleti kararını vermiş, Cumhur İttifakı çatısı altında toplanan sevdalıları vasıtasıyla haysiyetli iradesini hayatın somut gerçekleri muhtevasında teçhiz ve teşekkül ettirmiştir.

Bölücü terör örgütü PKK’nın silahları yakmasıyla yeni bir evreye geçilmiştir.

27 Şubat İmralı açıklamasıyla gündeme gelen “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” sonuç vermiş, örgüt fesih kararını ilan ederek silahlara veda etabına geçmiştir.

Bu şiddetli etabın rastgele bir provokasyona maruz kalmadan belirlenmiş takvim ve yol haritası kapsamında sonuçlandırılması, en son silahın yakılmasıyla tamamlanması elbette kaçınılmaz bir gereksinim halini almıştır.

Terörsüz Türkiye, dünden alınan çetin ve meşakkatli derslerle bugün ve geleceğin emin ve ehil biçimde teminata kavuşturulmasıdır.

Türkiye’nin yeni ahval ve durumuna ayak uyduramayanların, baş döndüren gelişmelere hazırlıksız ve dağınık halde yakalananların palavra ve iftiralardan medet ummaları, kara kampanyalara sürat vermeleri bir bakıma bozulmuş mayalarının gereğidir.

Devletin pazarlık yaptığını argüman edenler müfteridir.

Al-ver sürecinin işletildiğini, kendisini fesih etmiş bir terör örgütünün yüksek bir etaba geçerek yeni kazanımlar elde ettiğini ileri sürmek namertçe bir saptırmadır.

Hatta Sevr Antlaşması’nın bir hususunu dahi okumadan süreci makyajlanmış Sevr olarak mimleyenler ve bu türlü tevil etmeye çabalayanlar utanç çukuruna yuvarlanmışlardır.

Bunun da ötesinde “teğmenleri ihraç ediyorlar, PKK’lıları askere alıyorlar” argümanı düşmana bile taş çıkartan bir ağızdır.

Terörü geçim kapısı görenlerin maması bitmiş, vanası kapanmıştır.

Kandan, gözyaşından ve kutuplaşmadan siyaset üretenlerin suyu kesilmiş, umutları kırılmıştır.

Türkiye’nin yeni devrine intibak ve intikal zorluğu çekenlerin, devletin taviz ve teslimiyet döngüsü içinde olduğunu hezeyan ve hezimet içinde açıklamaları paçalarının tutuşmasına ve tükenmişlik sendromuna mahkum olmalarına delil ve karinedir.

Bir küme PKK’lının 11 Temmuz’da silahları yakmasının üzerinden çok geçmeden İsrail’in komşu ülke Suriye Arap Cumhuriyeti’nin pamuk ipliğine bağlı halde bulunan huzur ve barış ortamına direkt saldırması asla tesadüf değildir.

Üstelik PYD/YPG’nin Şam idaresiyle imzalanan 10 Mart 2025 tarihli mutabakat zaptının uygulama safhasına geçilmesine ayak diremesi, verilmiş kelamların tutulmasına yanaşmaması İsrail taarruzuyla birebir kümede ele alınması gereken gayeli ve marazi bir açmazdır.

Suriye’nin güneyinde Dürzilerle Arap aşiretler ortasında fitne yayan, karışıklıktan istifadeyle Şam’ı bombalayan İsrail’in terör örgütlerinden daha aşağı bir düzeye indiği açıktır.

Siyonist vandallık terörsüz Türkiye ve bölge amacına sabotaj yapmış, Suriye’nin güneyi-kuzeyi boyunca planlanan kaos koridorunu silah zoruyla inşa etmek için vahşet sarmalını genişletmiştir.

Suriye Arap Cumhuriyeti’nin siyasi ve toprak bütünlüğü ülkemiz açısından ihlali ve inkarı düşünülemeyecek ilkesel tavır ve siyasetidir.

İsrail’in kelamda “Davut Koridoru”yla nereye ulaşmak istediği, bu suretle Anadolu hudutlarına dayanmak ve sonrasında da tutunmak için her türlü alçaklıktan istifadeye teşne olduğu her türlü izahtan varestedir.

İsrail işbirlikçisi malum bir Dürzi pirinin bu istikametteki beklenti ve talebi de son derece tehdit içermektedir.

Çatışmaların merkezinde yer alan Suveyda’dan kuzeye açılacak koridor şeytan koridorudur, Suriye’nin bölünmesidir, Türkiye’nin amaç alınmasıdır.

PYD/YPG terör örgütünün Siyonist tuzağa kapılmadan, maksimalist heveslere aldanmadan 27 Şubat İmralı davetine müzahir hareket etmesi de en azından kendi hayrına olacaktır.

M.Ö.3000’den buyana coğrafyamıza zehir katan, artan şiddet ve ölçekte huzursuzluk çıkartan Siyonizm’in bu türlü giderse mazlum milletleri müdafaa onurunu asırlar boyunca vicdanında taşıyan Türk milletiyle karşı karşıya gelmesi mukadderdir.

Suriye’nin yaklaşık 400 kilometrekare toprağı İsrail’in işgaliyle gasp edilmiştir.

Haydut devlet İsrail bu topraklar üstünde 10 askeri üs kurmuştur.

İsrail bölgemizin ve dünya barışının bir numaralı istikrarsızlık mihrakıdır.

ABD’nin adil, hakkaniyetli ve istikrarlı bir siyasetle bölgesel barış ve huzura dayanak olması, İsrail’in gerisinden çekilmesi artık bir adalet ve insanlık gereğidir.

Bunlar oluyorken Birleşmiş Milletler acz içindedir.

Bundan daha fazlası kuruluş emel ve işlevini kaybettiği üzere Güvenlik Kurulu de yalnızca top çevirmekle meşguldür.

Meselenin daha acıklı yanı ise Birleşmiş Milletler fiilen yok kararındadır.

Siyonizm’e ve emperyalizme mızraklık yapanlar global adalet ve vicdan karşısında hak ettiklerini bulacaklardır.

İsrail durdurulmalıdır, İsrail pişman edilmelidir, İsrail bedel ödemelidir.

Bunun ne formda olacağını, yol ve sistemlerinin nasıl sağlanacağını Türk devlet aklı en tesirli biçimde temin edecek kuvvet ve muktedirliğe haizdir.

Tehlikelerin bu kadar sivrildiği bir devirde Sayın Cumhurbaşkanımızın Kızılcahamam Kampı’ndaki tarihi çıkışını gölgelemek isteyenler şayet bilgisiz değilse bilinmesini isterim ki dış ilişkili mankurtlardır.

Mensubiyet onurumuzun adresi Türk milletidir.

İslam ümmetine dahil olduğumuz bir öbür tarihi ve itikadı gerçektir.

Merhum düşünürümüz Ziya Gökalp’in dediği üzere “Türk milletindeniz, İslam ümmetindeniz.”

Türk-Kürt ve Arapların varlık ve birliklerine sahip çıkmaları; Siyonist ve emperyalist komplo ve kumpasa direne direne zalim oyunları bozmaları Türk-İslam aleminin altın çağını, yeryüzü cennetini ihata ve ihya edecektir.

Bundan gocunan asalakların ümmet sözünü lisanlarına dolayıp eleştirmelerinin tarihî, sosyolojik ve objektif hiçbir temeli yoktur.

Bu kapsamda milliyetçilik pozu verenlerin evvelemirde hangi milletin milliyetçisi, hangi değirmenin dönen çarkı, hangi fitnenin ileri karakolu olduklarını netleştirmelerinde yarar vardır.

Milliyetçi Hareket Partisi’ni karalayıp birtakım gazete manşetlerinden istifalar yaşanıyor yaygarası koparmak onursuzca bir bühtandır.

Türk milliyetçiliğinin siyasi markası ve timsali Milliyetçi Hareket Partisi’dir.

Partimizin ve Cumhur İttifakı’nın vatan ve millet sevdasını tartıya çıkarmak hiçbir soyu sopu bulaşığın harcı değildir.

Türk-Kürt kardeşliğini yıkmanın hesabını yapanların sipariş senaryolarını yırtıp atmak da fikriyatımızın ve siyasi çabamızın şaşmaz gayesidir.

56 yıl evvel, bir davanın temelini atmak, bir tohumdan bir ulu çınar oluşturmak üzere çok sıkıntı, zahmetli ve onurlu bir ulusal hizmeti başlatan Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey başta olmak üzere bütün emeği geçenlere şükranlarımı sunuyorum.

Hayatta olmayanlara ve şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Hayatta olanlara uzun ve sağlıklı ömürler temenni ediyorum.

Tarihin, tam da onlara muhtaçlık duyduğu anda orta çıkmış olmalarına;

Tam vaktinde, Türk milletinin mukadderatında kelam sahibi olmalarına şükrediyorum.

Türk milletinin kendi özüne ve geleceğine farklı rahle-i tedrisat üzerinden bakmalarına vesile olan, yeni bir vizyon sunan bayan, erkek, genç, yaşlı bütün kahramanları muhabbetle ve hasretle selamlıyorum.

Bizim partimizin dünü onlardı, bugünü onlar oldular. Yarını da onlar olacaklardır.

Bütün uğraşımız, ümidimiz onlar içindir.

Cumhuriyetimizin geride kalan 102 yılının son 56 yılında siyaset alanında yer aldık.

Çok partili hayatın 79 yılının 56 yılında ana akım siyaset alanı olarak Türk siyasetinde iz bıraktık.

Gerek birkaç hükümetin ortağı olarak siyasette direkt;

Gerek muhalefette dinamik bir kuvvet olarak dolaylı yoldan;

Gerek Türk dünyasında ulusal ve milliyetçiliğin temsilcisi olarak fikir boyutunda;

Yetiştirdiği takımlar ve oluşturduğu fikir alanı etrafından siyaset okulu olarak;

Milli olmayana karşı hal, yorum ve duruş açısından örnek alınan ekol olarak;

Yurdumuzun her köşesinde yüreğinde milletinin sevgisini duyanların konutlarında tüten bir ocak olarak varlığımızı bugünlere kadar sürdürmeyi başardık.

Kaynağını Türk-İslam İdealinde bulmuş Türk milliyetçiliği niyetini partimizin çatısı altında yaşayan, yaşamayı sürdüren ve sürdürecek olan pahalı dava arkadaşlarımla Türk ve Türkiye Yüzyılını inşallah kucaklayacağız.

Bugünkü MYK-MDK ortak toplantısının ana fikri de burada yatmaktadır.

Bununla birlikte,

Türk milliyetçiliğinin muharrik dinamosu olması hasebiyle birinci heyecanını üç hilalde bulmuş;

Yüreğindeki vatan ve millet sevgisinin kıvılcımını üç hilalin ışığından almış,

Bir vesile ile Milliyetçi Hareket Partisi’nin fikir ve siyaset havasını solumuş,

Bugün bizimle direkt birlikte olmasa bile hissiyatlarımızı hala paylaşan,

Değişmez hassasiyeti Türk milleti olan bütün millet evlatlarına bağlı oldukları siyasi parti ne olursa sevgi ve hürmetimiz bakidir.

Onların bu muazzam gayrette bizlerle olmalarını elbette çok isterdik.

Verecekleri her dayanağın kutlu davamıza katkı sağlamasını dilerdik.

Ancak meşhur bir düşünürün ileri sürdüğü üzere;

Gideceği limanı belirli olmayan gemilere hiçbir rüzgârın yardım etmeyeceğini kendileri tecrübi olarak tatmak istemişlerdir.

Takdir ve tercih onlarındır.

Kim hangi köşelerde, ne söylerse söylesin,

Güçlü bir siyasi hareketin sahip olması gereken her zenginliğe sahibiz.

Fikirlerimiz, esaslı ve kuvvetlidir.

Teşkilatımız, yaygın ve güçlüdür.

Kadrolarımız, yetişkin ve yavuzdur.

Politikamız, kesin ve tutarlıdır.

Ahlakımız, pak ve düzgündür.

İdeolojiler, bir fikriyatın, olmasını hayal ettiği nizam ve toplum hayatının teorik alanını kapsamaktadır.

Buna da pahalar alanı demek mümkündür.

Vatan, millet ve bayrak, inanç sevgisi ve telaşı;

Daha güçlü bir ülke beklentisi ise bu pahalar alanına girmektedir.

Değerler alanında siyaset kuşkusuz daha sadık, daha samimi ve daha aklı başında bir taban oluşturacaktır.

Bundan kuşkumuz yoktur.

Çünkü;

Ülküler, mefkureler ve hasretler yıldızlara benzemektedir.

Onlara ulaşamayacağımızı bilsek bile onlara bakarak istikametimizi bulmamız hayat ve siyaset gerçeğidir.

Milliyetçi Hareket Partisi bugün dünden daha müessirdir.

Milli birlik ve dayanışmaya hizmet eden, dava namusunu hayat memat konusu gören Türkiye sevdalılarının çelişkiye ve yanlışa düşmeleri beklenmemelidir.

Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı Türk milletine hizmet aşkını bihakkın ifa ve icraya memur ve bunu da sonuna kadar yerine getirmeye yeminlidir.

Terörsüz Türkiye sürecinin halkımıza anlatılması amacıyla 81 vilayetimizi kapsayacak biçimde 9 vilayet merkezli toplantılarımız 9 Ağustos 2025 tarihinde Erzurum’dan başlayacaktır.

“Terörsüz Türkiye için Ulusal Birlik ve Dayanışma Buluşmaları-Asırlık Birlik, Sonsuz Kardeşlik” temasıyla vatanımızın tamamını müşfik ve kucaklayıcı bir siyaset üslubuyla dolaşıp niyetlerimizi anlatacağız.

Bugünkü MYK-MDK ortak toplantısındaki başka bir gündem konusu da bu olacaktır.

TBMM’de kurulması gündemde olan komiteye her türlü takviyemizi vereceğiz.

LGS’yi bile haksız yere siyasi istismar konusu haline getiren, evlatlarımızın hayalleriyle oynayan muhalefetin kazdığı tabansız kuyulara nasıl düştüğünü sırasıyla ve kesinlikle göreceğiz.

Türk milletinden ödün veriliyor diyenlere, Türk milletinin destanını yeni yüzyılda da okumaya devam edeceğiz.

Türk’süz Cumhuriyet diyenlere Türklüğün bekası, bin yıllık kardeşliğin yılmaz savunucusu olduğumuzu kararlılıkla göstermeyi sürdüreceğiz.

Unutulmasın ki, Milliyetçi Hareket Partisi’nin çizgisi nettir, unsurları berraktır, davası büyüktür, ahlaki ve siyasi müktesebatı çelik üzeredir ve bunlar değişmemiştir.

Türk-Kürt kardeşliği üstünde kumar oynayan kim olursa olsun alayının karşısında da sonuna kadar dimdik duracağız ve hesaplarını elhak bozacağız.

Bugün yapılacak MYK-MDK ortak toplantısına katılan dava arkadaşlarıma şimdiden teşekkür ediyor muvaffakiyetler diliyorum.

Bu vesileyle aziz milletimi, gönül ve kültür coğrafyalarımızda yaşayan kardeşlerimi hürmetle selamlıyorum.