‘Erdoğan’ın gazetecileri’ polemiği sürüyor… Kim sızdırdı

“29 Kasım 2017’de Erdoğan AKP meclis toplantısında ateş püskürerek dedi ki: ‘Adımı kullanarak size kim geliyorsa, bana sorun ve bunu teyit etmiyorsam bu insanları lütfen gönderin. Ne demek adımı kullanmak! Bunu yapanların hepsi sahtekardır, dolandırıcıdır. Bunlara yol vermeyin. İsmimi, unvanımı, kendi yanlışına, kendi basiretsizliğine alet etmeye kalkan hiç kimseyi affedemem’. Erdoğan’ın küme salonundan çıkışını beklerken gazetecilere kıymetli bir şey soracağım dedim.

“Aman abi sorma kızıyor” dediler. Kızarsa kızsın diyerek şöyle sordum: ‘Sayın Cumhurbaşkanı, bugün saydınız tek tek, sözleriniz yalnızca bürokratik yapıya mıydı? Benim adıma bilhassa bakanlar dediniz. Bu değerli ikazınıza aileniz de dahil mi?’ Erdoğan çabucak şöyle cevap verdi: ‘Hepsine, hepsine. Doruktan tırnağa doruktan tırnağa, istisnası yok. Kendi ailem de dahil…’

Sayın Cumhurbaşkanım fotoğraf çektirebilir miyim diye sordum. ‘Elbette Orhan Bey gel yanıma’ dedi. Gazeteciler adımı söylediği için çok da şaşırdılar. Yanına geçerek gazetecilerin bakışları altında şu fotoğrafı cumhurbaşkanlığı foto muhabiri çekti. Erdoğan, ‘Bu fotoğrafı çabucak Orhan Bey’e gönderin’ diye talimat da verdi. Geçenlerde 60 yılı aşkın müddettir kardeşlerim olan Yenişehir’de basketbol oynayarak şampiyonluk da kazandığımız Cihan Saydar ve Timur Urulbey geldiler. Cihan dedi ki: ‘Yazılarında Erdoğan diye vurguluyorsun. Samimiyet nereden geliyor?’

Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken biliyorsunuz Star TV Ankara Temsilcisiydim. Erdoğan her Ankara’ya gelişinde beni ziyaret ederdi. Benden 3 yaş küçük olduğundan ‘abi’ diye hitap eder ben de ona ‘kardeşim’ derdim. Abi- kardeş samimiyetindendir”

“O vakit şu sorulabilir; uçaktaki gazeteciler salak mı ki yinelenmiş soru sorulmasın diye tedbir alınıyor? Onlar uçağa alındığına nazaran ülkenin en muteber gazetecileri değil mi? Niçin tıpkı soruyu tekraren sorsunlar ki!… Daha da ötesi uçakta çekilen fotoğrafa bakarak saydım masanın etrafında 20 gazeteci var. Sorular özgürce soruluyorsa hiçbirinin aklına nükleer mutabakat, Rusya’dan petrol alımının sonlandırılması, F-35’ler için evvel Türkiye’nin ABD için ne yapacağı soruları akıllarına gelmemiş mi? Gelmemişse gazeteci değiller… Gelmişte soramamışlarsa meslek ismine durum iç açıcı değil… Gelmişte sormamayı tercih etmişlerse durum çok vahim diyeceğim lakin uzun müddettir böyle…”

“Ben mesela uçakta olsam “neden ABD’den LNG, sıvılaştırılmış gaz aldık?” diye sorardım. “Azerbaycan, Rusya, Katar, Nijerya, İran’dan zati alırken 20 yıl içinde 42 milyar dolarlık gazı ABD’den neden aldık?” diye ısrar ederdim. Üsteki Amerikan gazı Rus gazından üç kat daha pahalı! ‘Gazze konusunda ABD ile nasıl bir sonuca varıldı?’ sorusunu da sorardım. Bunlar yasal ve sorulması gereken hususlar. Hâliyle bunlar Erdoğan’a sorulmayınca, neden gündeme gelmedi diye tartışılıyor. Bu ortada bir bahis daha var. Ben Bağlantı Başkanlığı yerinde olsam, ölçülü muhalif gazetecileri de uçağa alırım. Olağanlaşma olacaksa bu kıymetli. Onlar da soru sorsun. Özgür Özel de yaptığı ziyaretlere hükûmet yanlısı gazetecileri çağırsın. Tahminen siyasi kutuplaşma böylelikle azalabilir”

“Bu ortada uzun vakittir uçağa binmeyen fakat mevzuyu takip eden isimlerle son Washington ziyaretini konuştum. Anlattıklarına nazaran olay şöyle gerçekleşiyor:

BM’deki toplantılar bittikten sonra Erdoğan, Türkevi’nde gazetecilerin sorularını yanıtlayacaktı. Lakin Trump’ın daveti üzerine bu planlama değişti. Yıllardır uygulanan şu: Herkes genel başlıkta soruları yazıyor. Benzeri sorular tek soruda toplanıyor. Washington gezisi çıkınca cumhurbaşkanıyla birebir uçağa biniyor gazeteciler. Trump’a gidilince sorular güncelleniyor. Yani görüşmenin akışı değişiyor. Trump’la görüşmeden sonra uçağa biniliyor, herkes yorgun. On soru var ve kısa bir vakit dilimde karşılıklar alınıyor. Faruk Bildirici’nin verdiği soru listesi gerçek. O akışın birinci kısmı New York’ta ikinci kısmı Washington’da hazırlanıyor. Orta sorular da soruluyor. Burada iki kritik husus var: Vakit ve bağlam sorunu. Seyahatin bağlamı Washington ve BM. Çerçeve çiziliyor. Dediklerine nazaran o soruların tamamı gazetecilerin soruları. Akışı da Bağlantı Başkanlığı yapıyor. Yıllardır bu türlü, daima bu türlü oluyor.

Peki sorulmayan sorular? Gazeteci dostum Hilmi Hacaloğlu sormuş:

“Haydi meşruiyet, hileli seçimler sorularını haydi tamam Halkbank sorusunu sormazsınız onu anladık da şu soruları sormak da aklınıza gelmez mi? F-35’ler ve F-16’lar konusunda yeşil ışık var mı? Trump, Kongre’yi ikna etmek için devreye girecek mi? Türkiye ile ABD ortasında bir nükleer muahedesi kelam konusu mu? Varsa bunun askeri boyutu olacak mı? Türkiye ile ABD, LNG’de nasıl bir muahede imzalıyor. Rusya ile enerji iş birliği nasıl etkilenecek? Ender elementler konusu gündeme geldi mi? Türkiye bu hususta ABD ile işbirliğine açık mı? Bahçeli’nin, Türkiye Rusya Çin İttifakı açıklamasının neresindesiniz?” Demek ki; “Bu nizam değişmeli” ve gazetecilerden sorular alınıp, akış yapılmamalı. İsteyen herkes istediğini sormalı! Ve o uçak ya da uçaklar, iktidar ya da muhalefet uçakları kendilerine yakın değil kendilerine en uzaklardan da oluşmalı”